BMM Genel Kurulunda, 2009 Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının maddeleri üzerindeki görüşmelerde söz alan Maliye Bakanı Şimşek, Türkiye’nin toplam iç ve dış kamu borcunun 2002’de brüt 256,9 milyar TL iken, 2010 yılı itibarıyla ikinci çeyrek sonu itibarıyla toplam borcun 479 milyar liraya ulaştığını belirtmiş.
Açıklamasına bir şark kurnazlığı eklemiş; ABD’nin 10 trilyon dolardan, İtalya’nın 2 trilyon dolardan fazla borcu olduğunu ifade ettikten sonra, “Bir ülkenin mutlak borcuna bakılmaz, borcun milli gelire oranına bakılır. Kamunun toplam net dış borcu milli gelirin yüzde 1’i kadar bir düzeye düşmüştür. Milli gelir ise 350 milyar liradan 1,2 trilyon liraya çıkacaktır. Borç, bir kat dahi artmamış ama milli gelir 4 kattan daha fazla artmıştır.” açıklamasını yapmıştır.
Aklıma Ziya Paşa’nın dizeleri geldi:
“Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhem her yâreye derman mı sanırsın.
En ummadığın keşfeder esrar-ı derunun,
Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın.”
(Hastalığını bil, sonra tedavi edenlere başvur.
Her merhemi her yaraya derman mı sanırsın?
Engizli sırlarını en ummadığın kişi keşfeder
Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?)
Hadi biz açıklayalım:
2002’deki toplam borcun 150 milyar doları dış borc idi. (O zamanki kur ile 150 trilyon) Geri kalanlar iç borçlanma ile sağlanmıştı. O dönemde ki dış borcun, neredeyse tamamı Güneydoğu’daki bölücü harekete karşı harcama miktarı idi. İki büyük deprem yaşanmıştı. Binlerle ifade edilen can kaybının yanında çok büyük maddi kayıplar vardı.
Aradan 8 yıl geçti. İç borçlanma neredeyse yok denecek düzeyde gerçekleşti. Yeni borçların tamamına yakını dış borçlardan oluşuyor. Satılmadık milli varlığımız (ekonomik anlamda) kalmadı generico de viagra. Neredeyse uçan kuşa borçlu hale geldik. Bizlerin ödemesi mümkün olmadığı gibi, çocuklarımızın- torunlarımızın borçları kapatabileceği şüpheli. Milli gelirimiz 350 milyar liradan 1.2 trilyona çıkmış. Kişi bazında 15.000 dolar olduğu söyleniyor.
Söyleniyor da?……
Dükkanlar kapanıyor. İşsizlik aldı başını gidiyor. Tüpgaza her ay 4 lira zam geliyor. Benzin 4 liraya dayandı. Domates 5 lira, et 30 lira oldu. Enflasyon düşmüş! Yersen….
Çiftçiler ektiğini satamıyor. Ürünlerinin bedeli mazot-benzin masrafına yetmiyor. Küçük esnaf kan ağlıyor.
Sahi bu 15.000 doları bulan milli gelir, kimin geliri oluyor?
Dükkanını kapatmak zorunda kalan, işinden atılan insanım, 250 kilo kömür, 3 kilo pirinç-bulgur-yağla kandırılıyor. Öte yandan AKP’li zenginler gurubu aldı başını gidiyor. Tarladaki ürünü çürüyen çiftçiye komik yardımlarla göz boyaması yapılıyor. Öte yandan 8 çocuklu güney doğulu aileye memur maaşından daha fazla çocuk ve aile yardımı yapılıyor. Dahası doğacak çocuklara yardım başlatılıyor. Her ne hikmetse bu sadece doğuda ve güneydoğuda yapılıyor. Neredeyse adam akşam karısıyla yatıyor; sabah yardım almaya başlıyor. Okul yardımlaı, parasız elektrik su-cabası…
Balıkçılık yapan esnafın altındaki sandallar, takalar mazot parası ve diğer masrafları karşılayamadığından satılıyor. Öte yandan, başbakan çocuğu 25 yaşına gelmeden gemicik (?) sahibi oluyor.
Ve benim vatandaşım, başbakanın külhan tavırlarına bayılıyor. Evindeki ekmeği giderken, yaz aylarında gelen kömüre veya kış aylarında dağıtılan buzdolabına tav oluyor. O, şehide “kelle”, geçim sıkıntısından yakınanları “ananı da al git” diyerek azarlayan, kağıttan kabadayı- sahte kahramanın (?) peşinden koşuyor.
Mangal gibi yürek taşıyan, din-iman-bayrak-kuran-vatan uğruna binlerce şehit verenlerin “bize uzanan dilleri kökünden koparırız” sözlerini rahatsız edici buluyor.
Aklıma Namık Kemal’in dizeleri geliyor:
“Görmeden ölürsem millette ümit ettiğim feyzi,
Yazılsın sengi kabrime. Vatan mahzun, ben mahzun!”
(Millette ümit ettiğim anlayışı- olgunluğu görmeden ölürsem; mezar taşıma vatanın ve benim mahzun olduğum yazılsın)