Yakarışımdır!

 

Bir şarkı dinliyorum, Bülent Ersoy’un yıpranmamış, yaşlanmış, su akışı sesinden… Belki de en güzel okuduğu eserlerden birisi… Sözlerini Rüştü Şardağ yazmış. Beste Avni Anıl, makamı Hicaz:

“Rüya gibi uçan yıllar,

Şimdi durun, durun biraz.”

Daha ilk mısrada dalıp gidiyorum, eski günlere..

Özlem mi derseniz değil: Kavgayı da, sevdayı da deli deli yaşayanlardanız, Elhamdülillah..

Heyvahlanma mı? Pişmanlık mı? Asla… Ha diyeceksiniz ki, eskiden yaptıklarının bazılarını bu günkü aklınla da yapar mıydın?

Yapmazdım herhalde… Ama, yaptığım zaman, doğru olduğuna inandığım için yaptım. Onun için de “eyvah” demem.

Ne diyordu, nasıl özetlemişti, hayat hikayesini, Hz. Mevlana? “Hamdım, piştim, yandım”.

Bizimki de ona benzer. Hamdık. Geçtiğimiz yollarda birileri pişirdi veya pişmemize sebep oldu ve yandık… Yusuf’u, Yusuf yapan da kardeşleri değil miydi?

Artık Selahattin İnal-Yusuf Nalkesen ikilisine ait rast makamından bir başka şarkıyı söyler olduk:

“Yaklaşıyor gün be gün ömrümüz son mevsime
Kimi şen bu alemde kimi çekmede çile;
Elveda diyeceğiz sonunda bile bile ”

Cahit Sıtkı geliyor aklıma; ve otuz beş yaş şiirinden 3 mısra:

“Hayata beraber başladığımız,

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.”

Her durakta bir dostumuz ayrıldı, bizden.. İlk ayrılan İmamoğlu idi… Sonra Dr. Kabasakal. İmamoğlu’nun iki gündür açken ve cebinde sadece 35 kuruş varken kapitalist uşağı diyerek şehit ettiler. Dr. Hüseyin Kabasakal’ı bakıp beslediği, gözettiği ve ekmek verdiği bir piç kapısının önünde şehit etti.

1980’deki değişimi yaşadık. Kuru ekmek paylaştığımız dostlarımızın bir kısmı, Özal’ın kuyruğuna takıldılar. Onlara “dönekler” diyemediğimiz için “eski ülkücüler”i icat ettik. Yusufiye’de çile çekenlerin bir kısmı ise yeni düzende işsiz-aşsız ortada kaldıklarından, ekmek kavgasını verirken, yanlış yerlerde buldular kendilerini… Onlara da “mafya” dedik… Bunu derken de, geçmişte ellerine silah tutuşturarak, “aslansın, kaplansın” pohpohlamaları ile, karşı gruplara saldırtanların, yeni düzende düzenleyici olduklarını kaçırdık…

Bir kısmımız ise “alın size iş” diyerek ellerine silah verilip, devletin resmi üniformasıyla Güneydoğu’ya gönderildi.

Devir değişti. Ülkücü mafya (?)ya verilen rol bitti. Tasfiye edilip, içeri tıkıldılar. Yerlerini Kürt mafyası aldı. Özel harekatçılar tasfiye edilirken de suçlandı. Sanki terör ve illegalitenin sebebi onlarmış gibi…

Baba Ocağı’na güvendik… Ooofff……. OOOFFFF…

“Söylemeye dil varmıyor; Sussam gönül razı değil.”

Her adımda birilerini kaybettik. Et peşine giden de oldu, it peşine giden de..

Teoman Alpay’ın şarkısını –çok beğensek te- söylemek bizim işimiz değil:

Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar

Bütün kuşlar vefasız mevsim artık sonbahar

Unutmuş ellerimi eşim dostum sevdiğim,

Kalbim acılarla hep bölünmüş dilim dilim
Bütün kuşlar vefasız mevsim artık sonbahar”

Geçmişe bakıyorum: Parça ile, zerre ile uğraşırken, ateşin taa göbeğine düşmüşüz. O ateşmiş bizi pişiren…… Her şeyde, sahibinin damgası varmış.. Her şey onun içinmiş.

Yunuslayın demek gerekirse:

“Ne varlığa sevinirim,

Ne yokluğa yerinirim.

Aşkın ile avunurum;

Bana seni gerek seni.

Cennetin kapısını tutan din tacirleri, cenneti, kavuşmak arzusundakilere parsel parsel satarken, aşkın çilesine talip olduk.

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
Başkasına ver anı
Bana seni gerek seni”

İslamiyet, güzel ahlaktır” hükmünün temeli olan Kur’andaki ayetlerin % 95’i iyilik, güzellik, hayırseverlik gibi olumlu erdemleri anlatırken; yalnızca % 5’i suç, ceza ve cehennemden bahseder. Buna karşılık vaaz eden her hoca, konuşmasının % 95’ini cehennem azabına ayırır. Hocanın cemaat üzerine etkisi ise % 1’i geçmez.

“Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir,
Varıp anın üstüne evler yapasım gelir.

Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür,
Varuben ol gölgede biraz yatasım gelir.”

İmdiiii…… Uzun lafın kısası…

Gök Tanrım, Görklü Tanrım,

Yunus’un gibi, Aşkın ile avunanlardan eyle bizi… Ahmet Yesevi gibi ölmeden toprağın altına girenlerden eyle bizi… Emanetin bizde oldukça dilimizden adını, elimizden teberini eksik etme Ya Rab!

Ne huri peşindeyiz; ne Gayya’dan korkarız. Hepsinin sahibi sensin. Cennetini dileyene, Cehennemini hak edene nasip et, Ya Rabbi!

 

 

Sosyal olun, Paylaşın!
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yakarışımdır! için bir cevap

  1. Mehmet Salihoğlu der ki:

    Nedense hep ülkücü sitelerinden küfürlü yorumlar okuyoruz.Hem güzel ahlaktan söz edeceksiniz,hem de ”ekmek verdiği piç” diyeceksiniz.Bu ne yaman çelişki?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir