Ölümü en güzel anlatan şiirlerden birisi, -belkide en güzeli- Yahya Kemal’in “rindlerin ölümü” şiiridir.
“Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar;her gece bir bülbül öter.”
Gerçekten de öyledir. Rindce, idealistçe ve imanla yaşayan kişi için ölüm son değil; gerçek ve kalıcı aleme geçiştir.
Cehennemdeki zebanilerden korkup, kendini cennetteki hurilerin ve/veya nurilerin kucağına atmak isteyenler için de, gönülleri bu dünyada kalmak isteyen yalancılardır. Dilleri ne derlerse desinler gerçekte, -belki de öte tarafı garantiye alamamanın verdiği endişe ile- bu dünyaya kazık çakmayı dilerler.
“Vahiy ve nakil” söylemleri ile din ticareti yapanların, “sırat köprüsünden uçurarak geçiren terlik” veya “cehennem ateşinden koruyan kefen” satarak, dünyalıklarını artıranların, dünya nimetlerini cennetteki hurilere değişmeyecekleri aşikardır.
Gel de Hoca Ahmet Yesevi’yi anma…. Şöyle diyordu, yüce Pir:
“Farzı geriye atar,
Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar,
Ahir zaman şeyhleri
Beline kuşak bağlar,
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar,
Ahir zaman şeyhleri
Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar,
Ahir zaman şeyhleri
….
Dünyaya kucak açar,
Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar,
Ahir zaman şeyhleri”
Sohbet ettiğim/tartıştığım tüm ilahiyatçılara veya tarikatçılara sorarım: “Sevgi mi? Korku mu?”
Net cevap verenini pek hatırlamıyorum.
Cami hocaları mı?
Aman aman…. (İstisnalara sözüm yok.)
Her birinin elinde bir sopa… Cennetin kapısını tutmuşlar; geleni cehenneme gönderiyorlar. Hatta bir kısmı camiye gelenlere, “niye geldin?” diye dayak atacaklar, neredeyse…
Arkasından da eklerler: Falan sureyi, falan ayeti, filan duayı şu zamanlarda yüz kere-bin kere okursan cennete girersin.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu….
Gerçekte ise….
Kur’an-ı Kerim’in % 5’i cezalardan bahsederken; kalan kısmı insanlara iyiliği, güzelliği, yardımlaşmayı ve fakir fukaraya el uzatmayı emreder.
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın yarattıklarını sevmeyi emreder. Zira her yaratılan, yaratandan parçalar taşır.
Bu sevginin daha ilerisi aşktır. Onun içindir ki Mevlana, “Aşkı olmayanın Allah’ı yoktur” der.
Aşk dediysek, magazin programlarındakilerle karıştırılmasın.. Bahsettiğimiz Ahmet Yesevi’nin-Hallac-ı Mansur’un-Mevlana’nın aşkı..
Yunus’un cennet-cehennem’den vaz geçiren aşkı:
“Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni
Cennet Cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı,
Bana seni gerek seni”
Sonuç mu?
Gene Yunuslayın söyleyelim:
“Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldü deyu sela verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez.”
Ve dahi konuyu bir fıkra ile bağlayalım:
FETÖ’cü bir akademisyen sohbettedir. Konuyu cennet cehenneme getirdikten sonra son hükmünü bildirir. “Öte dünyada doğrudan cennete girecekler, Hoca Efendiye bağlı olanlardır.”
Dinleyenlerden biri yüksek sesle cevap vermiş: “Desene oradaki soruları da çaldınız!”