Edeb Ya Hu!

İthafı “edebsiz”leredir.

Bir “edeb” tutturdu birileri, bilseler de konuşuyorlar, bilmeseler de… Dünün edebsizleri, bugünün “edeb” hocası kesildiler.  Dünün balıkçı meyhanesinin ayyaşları, bugünün nev-zuhur müselmanı oldular. Dün cami-mescid kapatanlar, bu gün öte dünyada hak-hukuktan bahseder oldular. Dün zulmedenler, bu gün mazlumu oynayıp, adalet talep ediyorlar.

Ederken de, atasözlerimizi unutuyorlar: hadi bir-ikisini biz hatırlatalım: “Tahsil cehaleti alır; eşeklik baki kalır.” “Ne doğrarsan aşına, O çıkar kaşığına!

Bize düşense, edebsize edep dersi, hak edene, hak ettiğini vermek. Ne demişti şair:

“Anlayana sivrisinek kemençe,
Anlamayana kemençe işkence.”
Bir de her şeye rağmen anlamamakta ısrar edenler (anlama özürlüler veya art niyetliler ) olabilir ki, onlara da Ziya Paşa’nın diliyle cevap verelim:

“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”

Başka bir deyişle temel usulümüz kişiye önce ders vermek, olmazsa “teber”in sapı ile ağsunlamaktır. Yine de anlamazsa.. teberin keskin tarafını kullanmaktır. Hemen belirtelim biz çift teberlilere bağlıyız.

Bu kısa girizgahtan sonra “edeb” meselemize dönelim.

“Edeb”, sözlük anlamıyla, “güzel terbiye, iyi huy” demektir  Edeb, insanın bütün ve ahlaki üstünlükleri-meziyetleri, faziletleri kendinde toplamasıdır  Kısaca söylemek gerekirse edeb sahibi olmak, oturması, kalkması, yemesi, içmesi, toplum içindeki tüm davranışları ile örnek olmaktır. Edebli kişi zalim olamaz. Hak yiyemez. Fırsat düşkünlüğü yapamaz. Makamda zulüm, ticarette kapkaççılık yapamaz. Edebli olmak, adam olmanın ilk şartıdır.
Edeb sahibi için makam-şan-şöhret-para gelip geçicidir. Kişisel değerini makam-şan-şöhret ve para sahibi olduğu zaman değil, bunları kaybettiğinde yanında bulunan dostları ile tartar. Edeb sahibi için ölüm,

“Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehli kubur”    beytiyle anılmaktır.

Ne dersiniz bu beyitle yolcu edilebilecek insanların sayısı yeterince çok değil mi?
Ancak edeb, toplumumuzda bu sözlük anlamının dışında tasavvufî anlamlar da taşımaktadır.

Tasavvufta “edeb” kendini bilmektir. Çünkü kendini (insanı) bilen-tanıyan, Hakk’ı tanır. Hakk’ı bilmek, haddini aşmamak, kalp kırmamaktır edeb. Nefis terbiyesidir, kulluğu bilmektir, edeb. Yaratılmışı yaratanın parçası görüp, saygı göstermektir, edeb. Onun içindir ki, kul hakkından korkar. Tanrı’nın, “benim huzuruma kul hakkı ile gelmeyin!” emrini unutmaz.

Eski tekkelerinin girişinde (Gerçek tarikatlara ait olanları kastediyorum-şimdiki ticaret, zenaat ve siyaset erbabları konumuz dışıdır) “Edeb Ya Hû!” ibâresi bulunurdu. Yeseviyye’den kaynaklanan tüm tarikatların özünde vardı. “Edeb, Allah’tandır.” Anlamında idi.  Ancak nefis terbiyesi aşama aşama geçildiğinde bu 3 kelimelik sözün ne kadar derin anlamlar taşıdığı daha açık ortaya çıkar. Edeb kelimesi, eski Arap alfabesi ile “elif, dal ve be” harflerinden oluşur. Bu üç harf, tasavvufta, “Elif”: Allah kelimesinin ilk harfidir; Allah anlamını taşır. O sebebledir ki, tasavvuf edebiyatımızda elif ve aşk üzerine sayısız deyiş-koşma bulunmaktadır.

Örneklemek gerekirse, Kütahya-Hisarlı Ahmet, Elif’i, Be’yi en güzel anlatan ozanlarımızdan biridir.

“Elif dedim Be dedim,
Kız ben sana ne dedim.
Guş ganedi galem olsa,
Yazılmaz benim derdim.”

Karacaoğlan’ın elif’i yüzyıllardır aynı duyguyla tekrarlanmaktadır:

Evlerinin önü çardak
Elif’in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye”

“Karacoğlan eğmelerin
Gönül vermez değmelerin
İliklemiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye”

 “Dal”: Kulun, Allah’ın huzurunda eğilmesini temsil eder. “Be” ise kulun, Allah karşısında en alt seviyede değeri (bir nokta) olduğu anlamını taşır. Öte yandan “Be”, “besmele” nin ilk harfi olması hasebiyle anlamlıdır.

Her şeyin gerçek sahibi olanın yanında yarattıklarından biri olan insanın kendisine nokta kadar dahi değer vermesi çok değil mi? Kula eğilmek, sadece Tanrı huzurunda olmalıdır. Kula yakışan budur. Tanrı’dan başkasının huzurunda eğilen yalancı Tanrılar-putlar peşinde koşan müşriklerdir. Ne demişti şair:

“Kalu bela’da söz vermişiz Mevla’ya,
Kula kul olmama kararımız var.”
“Ya, Hû” ise Allah’a hitap ünlemidir. “H” harfi de Hakk kelimesinin ilk harfi olması hasebiyle Allah’ı tanımlar.
Dolayısıyla bir kişiye “Edeb Ya Hu!” denilmesi o kişinin Hakk yoluna davet edilmesidir.
Bilen kişiler için ümidi Seyrani Baba dile getirmiş: (Aşık Seyrani 1800-1866)

“Bülbüle gül yarar deveye diken
Çiledir aşığın boynunu büken
Tarlasına haram tohumu eken
Helal mahsulünü biçer mi bilmem

Kimi mevtasına kefen biçmiyor
Kimi helal rızık yiyip içmiyor
Kelp iken kelp yavrusundan geçmiyor
Hak Seyrani’sinden geçer mi bilmem.”

Sözlerimizi Yunus’la tamamlayalım:

“İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin.
Ya nice okumaktır.
…..
Yunus Emre der hoca.
Gerekse bin var hacca.
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.”

Ellerinde Teber(ler)le gezen gönül erlerine selam olsun.

Kubur, Osmanlıca’da kabirler-mezarlar anlamına gelmekle birlikte, mezarlar argo da kıç, eski, büyük delikli helarda, bahsi geçen büyük deliğe verilen ad ve bok çukru anlamında da kullanılmaktadır.
(Bu yazıyı 2010’da yazmışım. Güncelliğinden fazla bir şey kaybetmemiş.)

Sosyal olun, Paylaşın!
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Edeb Ya Hu! için bir cevap

  1. Dimağınıza, yüreğinize sağlık hocam ve tabibim. İzninizle fikirlerinizi tek başına paylaşmakla kalmayıp 900″e yaklaşan arkadaş çevrem için de paylaştığımı ifade etmek isterim.
    Selamlar, saygılar, sevgiler…
    Bahattin KARAGÖZ
    Kimya Yüksek Mühendisi
    Araştırmacı-Yazar-Şair
    GSM:05322044858
    Sağlık Bakanlığı
    Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü-ANKARA…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir