Dilimizde tüy bitti. Türklük bir kabul ve gönül meselesidir. Kültür meselesidir. Hiç kimsenin kafatasını ölçerek Türklüğüne karar vermeyiz. Zaten bilimsel olarak ta bu, mümkün değildir.
Çerkez Ethem ne birilerinin iddia ettikleri gibi adının başında “Çerkez” lakabını taşıdığı için kahramandır; ne de o lakab yüzünden haindir. Hainlik ve kahramanlık çizgisini belirten kişinin kendi sağlığında yaptıklarıdır. Yaşar Kemal’in, Oğuz asıllı olması yaptıklarını kabul etmemiz veya O’nu savunmamız anlamına gelmez. Yaşar Kemal, Kürtçü’dür. Hakkındaki kanatimizi açıklamamıza ise, yasalar engeldir.
Ayırım yapmadığımız, “biz” dediğimiz, devletin en üst kademelerine kendimizden fazla çıkardığımız, kız alıp kız verdiğimiz, akraba-kardeş olduğumuz bazı kişilerin, ayrı dil, ayrı bayrak peşinde koşmalarını, hoş görmemiz mümkün değildir. Hele hele, “Türk milliyetçisiyim” diyen kişilerin, “ana dilde eğitim” gibi bir ihanet tuzağını savunmalarını kabul etmemiz asla mümkün olmayacaktır. Bu kişilerin soy ağaçlarına dikkatle gözatmamız doğal hakkımızdır.
Son Milli Eğitim Şurası’nda, Kurum Kültürü ve Okul liderliği komisyonunda alınan karar gereği, “Törenler ve toplantılar, paylaşma, bütünleşme, denetim ve kontrol mekanizmaları olup okul yönetimi tarafından, kültürü etkileme, değiştirme ve yeni değerlerin paylaşılması amacıyla rutin ve zoraki katılıma dayalı etkinlikler olmaktan çıkarılıp yoğun olarak ortak duygu ve değerlerin paylaşımını sağlayacak şekilde” düzenlenecekmiş. Söz konusu değişiklik önerisi şuraya katılan öğretmenlerden gelmiş (?). Böylece, rutin ve zoraki katılıma dayalı etkinliklerin başında gelen “İstiklal Marşı” ve “Andımız” kaldırılacakmış.
Milli Eğitim Şurası’nda alınan diğer kararların arasında, Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun “din dersinin ilk ve ortaöğretimin tüm sınıflarında daha etkin olarak okutulması” önerisi kabul gördü. Böylece ilköğretim 4. sınıfta okutulmaya başlanan din dersinin birinci sınıfa kadar indirilmesi söz konusu olacak. Alevilerin din dersinden muaf olma isteği, “Din dersi seçmeli olsun” önerisi ile dolaylı kabul edilmiş.
Milli devlet prensipleriyle ve Atatürk ilkeleriyle çelişen bu durum karşısında meslek sendikaları olan kuruluşların yaklaşım ve yorumları da dikkat çekicidir. İstiklal marşı ve Andımız konusunu ilk gündeme getiren öğretmen kuruluşu Eğitim-Bir-Sen’dir.
Hükumet yanlısı, Eğitim-Bir-Sen’in, 1-2 Aralık 2007 tarihlerinde Şanlıurfa’da yaptığı istişare toplantısı sonuç bildirgesinde alınan kararlar arasında şu maddeler dikkat çekmektedir:
“Yerel dil ve lehçelerin seçmeli ders olarak okutulması sağlanmalıdır. Eğitimin tüm kademelerinde herhangi bir ideolojinin dayatılmasından vazgeçilmeli, ideolojik eğitimden demokratik eğitime geçilmelidir.
İlköğretim okullarında okutulan öğrenci andı yeniden gözden geçirilmeli, etnik farklılıklar ve evrensel değerler dikkate alınarak yeniden dizayn edilmelidir. Öğrencilerin törenlere katılma zorunluluğuna son verilmelidir.”
Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, bu tür konularda (İstiklal Marşı ve Andımız) açık düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade ederek, aksi takdirde sıkıntıların yaşanabileceğini söyledi. Kılıç, “İlköğretim okullarında her gün içerisinde tek bir etnik kimliği onaylayan, bir anlamda da onun dışındaki etnik kimliklerin kendisini sorgulamasına sebep olan bu uygulamaların pedagojik açıdan da devam ettirilmesinin sakıncalı olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Türk Eğitim-Sen ise, ihanet maddesinin şûra kararından çıkarılması için Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’ya yazdığı mektubunda, “Son derece ustaca kaleme alınmış ve gerçek niyeti bir okuyuşta anlamanın zor olduğu bu madde, Eğitim ortamları, Kurum kültürü ve Okul liderliği komisyonu tarafından Şura Genel Kurulu’na getirilmiş ve Şura’da hiç tartışılmadan geçirilmiştir. Andımız’ın kaldırılması ile ilgili önerge şura üyeleri tarafından, Türk Eğitim Sen’in uyarıları ile reddedilirken, bu maddenin el altından geçirilmesi son derece düşündürücü olmuştur. Milli Eğitim şurasında alınan bu karar her türlü istismara açık bir maddedir. Anılan maddenin hayata geçirilmesi durumunda artık İstiklal Marşımız, Andımız ve Milli Bayramlarla ilgili kutlama programlarında katılım zorunlu olmayacaktır. Ülkemizde özerkliğin tartışıldığı bir dönemde, Milli Eğitim Şûras’ında böylesine sorumsuz bir karar alınması bir takım çevrelerin iştahını kabartacak, art niyetli kişilere hizmet edilmiş olacaktır.” demektedir.
İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif, köken olarak Arnavut olduğunu iddia etmiştir. Türklüğü ve hizmetleri ise, -en azından bu satırların yazarından- kat be kat daha fazladır. O Mehmet Akif, İstiklal marşı’nda iki yerde Türk Irkı’ndan bahsetmektedir.
“Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?”
“Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl”
Şimdi birileri çıkıyor bu dizelerin topluca okunmasına/ öğrencilere zorunlu olarak okutulmasına karşı çıkıyorlar.
Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da milli marşlara böyle bir saygısızlık yapılabilir mi?
Yürek ister. Adamın hayatını karartırlar.
Altmış sekizliler hareketi dünyayı kasıp kavururken, ABD’de ırk ayrımcılığı yüzyıllardır süregelmektedir. Meksika olimpiyatları böyle bir dönemde yapılır. 200 M. Yarışını birinci ve üçüncü bitiren iki Amerikalı siyah atlet Tommy Smith ve John Carlos kürsüde siyah eldivenli sıkılı yumrukları ile gösteri yaparlar. Amerika ayağa kalkar. Olimpiyatlar bile gölgede kalır; dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan verir…
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitirmiştir. Derhal takımdan ve olimpiyat köyünden çıkarılıp; Apar topar evlerine gönderildiler.
Olimpiyatlar bittiğinde Tommy Smith, gerekçelerini şöyle açıklamıştır: “Beyaz atletlerle aynı takımda olmak çok kötü bir duygu. Pistte dünyanın en hızlı atleti Tommy Smith olabilirsiniz, ama soyunma odalarına indiğinizde ‘pis bir zenci’den başka hiçbir şey değilsiniz.”
Aradan 30 yıl geçtikten sonra ikiliye birer onur ödülü verilerek gönülleri alınmaya çalışılır. Ülkelerinde kendilerine yapılan insanlık dışı baskılara ve tüm dünya yanlarında olmasına karşın; ulusal marşa saygısızlıkları cezalandırılmıştır. Yarışta ikinci olan ve protestolarında kendilerine destek veren Avustralyalı beyaz atlet te aynı cezaya ortak olmuştur. Amerika’nın zenci asıllı bir başkanının olması için aradan kırk yıl geçmesi gerekmiştir.
Türkiye’de ise, 1940’lı yıllarda Kürt asıllı Cumhurbaşkanımız, başbakanlarımız, bakanlarımız, üst düzey bürokratlarımız olmuştur. Hiç kimse asıllarını-soylarını araştırmamıştır.
Şimdi birileri çıkıyor, etnik baskı gördüğü iddiasıyla etnik milliyetçilik yapıyor. Savunma da hazır. “Devlet, etnik milliyetçilik yapıyormuş similares a viagra.”
İçimden geçeni söylemeden duramayacağım: “YALANCININ….. ?”