Sahi! Biz buraya niçin geldik?
Yollar çamurdu. Ahmakıslatan ara vermeksizin yağıyordu. Önde pehlivanın dört çeker jipi, arkasında 7-8 otomobil ve üç seçim minibüsünden oluşan 10-12 arabalık konvoy halinde idik. Otomobillerin 2-3’ü ve minibüsler giydirilmişti. Akan sularla yer yer çamura dönmüş stabilize yolda kıvrıla kıvrıla ilerliyorduk.
Suluova’dan çıkalı bir saatten fazla olmuştu. Yağış altında Kapaklıya kadar asfalt yolda gelmiş; daha sonra stabilize yolda gölete kadar ilerlemiştik. Artık göleti geçmiş; kalitesi daha da bozuk olan yolda, bir dağın tepesinde bulunan ve her sene Dereköy’lülerin su-yağmur için kurban kestikleri türbeye doğru yol alıyorduk. Arabada dört kişi idik: Ben, İlçe Başkanımız Cihan Bayraktar, İlçe yönetiminden Abdullah Tozlu ve direksiyonda oğlum Kerem.
Minibüslerden ikisi Suluova teşkilatının seçim araçları idi. Diğer minibüs ise Merkez İlçenin aracı idi ve İl Kadın Kolları yöneticilerini taşıyordu. Birinci sıra adayımız Kadir Ekercan ve İl Başkanımız kendi araçları ile gelmişlerdi. Ekipte Suluova köylerinden sekiz-on muhtar bulunuyordu.
Canım sıkılıyordu. Yola çıkalı bir saatten fazla olmuştu. Seçme bir hafta vardı ve biz, niçin olduğunu tam anlayamadığım bir dağ yolculuğu yapıyorduk. Gideceğimiz ne bir köydü, ne de bir kasaba… Biz çalıma-propagandada harcayacağımız saatleri, dağın başında bilmediğimiz bir amaç için harcıyorduk.
Dağdan akan sular yer yer yola taşmış ve çamur-batak haline getirmişti. Dört çeker jip geçti. Bazı otomobiller de geçti. Ve korktuğumuz oldu. Minibüslerden birisi çamura battı. Çıkmaya uğraştıkça daha kötü oldu ve araç saplanıp kaldı.
Can sıkıntısının yerini kızgınlık almaya başlamıştı. Cihan Başkan’a dönerek sordum: “Başkan, Nereye gidiyoruz? Bizim burada ne işimiz var? Kime propaganda yapacağız?”
Kafasını önüne eğdi ve usulca cevap verdi: “Bilmiyorum Hocam. İl Başkanı haber verip çağırdı. Biz de gelmek mecburiyetindeyiz.”
………
Seçimden yaklaşık bir ay önce idi. Telefon çaldı. Arayan Fahri Reis idi. (Öğrencilik dönemimizde bizden birkaç sene önce idi ve Beşiktaş Türkçüler Derneği Başkanı idi. O sebepten aramızdaki lakabı her zaman “reis” olarak kaldı.) Görüşmek istiyordu. Yanına gittim. Yanımızda bir iki kişi daha vardı.
“Dikkat et, Hoca” diyordu. “Herkes birilerine angaje olmuş. Bir milletvekilliğini garanti görüyorlar. İl başkanı da gelecek seçim için hazırlanıyor. Harcanıyorsun. Ama yanıldıkları nokta var. Böyle giderlerse, Amasya’da başarı sağlamaları çok zor. Biri de çıkaramazlar.”
O güne kadar teşkilatların yeterli çalışmadığını düşünüyor ve eleştirilerde bulunuyordum. İçime Kurt düşmüştü. Acaba mı?
Karar vermem çok uzun sürmedi. Hiçbir şey olmamış gibi veya hiçbir şey bilmiyormuş gibi çalışmalara devam edecektim. Yakın arkadaşlarımla birlikte iken konu açıldığında Horoz hikâyesini anlatıyordum.
Horoza sormuşlar: “Tavuk mu yumurtadan çıkar; yumurta mı tavuktan?”
Horoz cevap vermiş: “Ben anlamam. Ben işimi yaparım; Gerisine karışmam.”
Gerçekten de çalışmaya devam ettik. Amasya’nın, Göynücek’in, Taşova’nın, Gümüşhacıköy’ün köylerini (merkeze alabildiğince uzak, MHP’ye hiç oy vermeyen veya çok az oy çıkan köylerini geziyorduk. Arada bir uğradığımız Suluva’dave Merzifon’da ise yeterli çalışmayı yapamıyorduk.
Bu arada bilgiler gelmeye başlamıştı: “Hocam, Yönetimden falanca falanca kişiler bu gün iki kez filanca kişinin arabasında özel görüşme yaptılar. Araba sahibi onları arabaya aldı. Şu kadar süre gezip- konuştular.”
Bu bilginin tekrar tekrar gelmesi üzerine, araştırmaya karar verdim. Eğer gizli kapaklı işler yapıyorlarsa görüştüklerini inkar edeceklerdi. İl seçim bürosunda sohbet halinde iken, yönetimden birine toplum içerisinde sordum: “…., Filanca kişiyi hiç gördün mü? Ne yapıyor? Uzun zamandır göremiyorum.”
Cevabı beklediğim gibi oldu. “Onbeş gündür görmüyorum.”
Halbuki iki üç gün önce aynı gün iki kez işyerine gelen malum şahsın arabasına binip gözlerden uzak görüşmeler yapmıştı.
13 Haziran sabahına kadar susmayı tercih ettim.
………….
Uzun uğraşılara, itmelere-çekmelere rağmen minibüs çamurdan çıkarılamıyordu. Bizler yolun kenarında durmuş; bekliyorduk. Ahmakıslatan giderek şiddetleniyordu.
Cihan Başkan’a ve Abdullah’a geri dönmeyi teklif ettim. İkircikli kaldılar.
Bu arada pehlivan dört çeker jipi ile geri geri geldi. Halat çıkardı. Gençlerden birisi halatı minibüse bağladı ve…. Minibüs kurtarıldı.
Devam edecek…..
Sayın hocam siz kaybetmediniz,biz ülkücülerde kaybetmedik,kaybedenler küçük kazananlar.saygılar hocam.
Onlar(sozde teskilatimizin A takimi)hep birseyleri garanti gorduler!
Senaryolari hic bir zaman degismedi!
Gercekleri 1.agizdan ogrenmek guzel olacak,simdiden tesekkurler hocam!
Hocam sen bizim gözümüzde birsin hep de bir kalacaksın ülkücülüğü basite alanlar birgün bizimde gerçek yüzümüzü görecekler.Amasya da kapı arkasında bizi satanlar mı suçlu yoksa yoksa MHP nin kapı arkasında dönenlermi.Asla partiye gitmem ama şunuda iyi biliyorumki TÜRK ün TÜRK ten başka dostu yok.