Seçim sürecinde Suluova’da ilçe teşkilatından birkaç kişi ile esnaf ziyaretinde idik. Odun kömür satan bir dükkanın önüne geldiğimizde yanımdaki arkadaşlar ikaz ettiler. Hocam, buranın sahibi XXX partilidir.
“Olsun” dedim. “Biz nezaketen ziyaretimizi yapalım. Atlayıp geçmiş olmayalım.”
İşyerine girdiğimizde işyeri sahibi ile birlikte yaşlı aksakallı iki adamın ve yanlarında iki yaşlı bayanın oturduklarını gördük. İşyeri sahibi bizleri nezaketle karşıladı. Ayaküstü sohbet etti. O esnada dükkana gelen müşteriler olduğundan bizden izin isteyerek dışarı çıktı.
Kalanlara sohbete başladım. Komşu bir ilçeden geldiklerini yanlarındaki hanımların eşleri olduğunu ve çiftçilikle geçindiklerini öğrendim.
Meseleyi Amasya’nın ve Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarına, tarım ürünlerinin para etmediğine, çiftçinin mazot parasına güç yetiremediğine getirdim ve uzun uzun anlattım. Aldığım cevap şaşırtıcı idi: “Olsun. Biz alıştık. Hep öyleydik zaten.”
Adam girmeye çalıştığım kapıyı yüzüme kapatıyordu. Konuyu değiştirdim. Habur kapısında halı ile karşılananlarda, Diyarbakır’da asılan Kürt bayraklarından, şehitlerden bahsettim. Cevabı yine şaşırtıcı idi. “Ne var ki bunda. Onlar hep vardı.”
Habur’un, Kürt bayrağı asılmasının, Seyit Rıza’nın heykelinin dikilmesinin, Kürtçe tabelalar asılmasının anlamını ve önemini anlattım. Umursamaz tavırla dinledi.
Devam ettim: “Amca, yakın bir zamanda buralara da gelip, senin sokağa bayrak dikerlerse ne olacak?”
“Olsun” dedi. “Ne olur ki?”
“Ya amca” dedim.”yarın bir gün bizim şehitliğe gelip Bayrağımızın yanına Kürt bayrağı dikmeye kalkarlarsa ne olacak?”
Cevabı yine umursamazdı: “Onu o zaman düşünürüz.”
Karşımdaki kişilerin bu konuda da duyarsız olduklarını anlamıştım. Konuyu değiştirdim.
Açılan kiliselerden, Cuma hutbelerinde “inneddine ind’allahil İslam” ayeti kerimesinin okunmamasından, patrikhaneden, Heybeliada papaz okulundan bahsettim. Misyonerlik çalışmalarını anlattım. “Önemli değil” dedi. “Bir şey olmaz.”
Bizim hacı, açmaya çalıştığım er sohbet konusunu kesitirip atarak kapatıyordu. Koynu Amasya’da 13 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz meselesine getirdim. Ses çıkarmadan dinledi. Bir parti ile ilgili hovardalık hikayesine değindim.(1) Cevabı şoke edici idi: “Olsun. Ne var ki bunda? Kim yapmıyor ki?”
Kendimi tutamadım patladım: “ Tuh senin yüzüne. Hacısın. Hanımın yanında. Ben sana ne anlatıyorum. Sen neler diyorsun. Gidip yüz sürdüğün o mukaddes topraklar çarpsın, seni.”
…………?
En son aldığım bilgiye göre, muharip sınıflardan 40 general ve sayısını bilmediğim kadar albay emekliliklerini istemişler. Konuştuğum arkadaşlarım “TSK salon subaylarına kalacak” diyorlar.
Önce iki uzmanımız şehit edildi. 10 gün önce 13 kardeşimiz şehit edildi. Dün 3 kardeşimiz şehit edildi. Şehit cenazeleri yağmura döndü. Üzülüyorum. Kahroluyorum.
Aklıma hep hacı geliyor.
Ne dersiniz: Halk olarak bizim suçumuz yok mu?
……………….
(1) Bu olay, MHP’ye ait kaset komplosundan öncedir. MHP genel merkezince olaya adı karışanlara uygulanan katı cezai işlemlere karşılık, özellikle iktidar partisi kendi camiasındaki olayları görmezden gelmek veya üstünü kapatmak eğilimindedir.